Ben senden vazgeçmeyeceğim Sevgili...

Ben senden vazgeçmeyeceğim Sevgili...

Yüreğime prangalar da taksalar,
Bedenimi liğme liğme de etseler,
Duygularımı susuz ve de ruhsuz da koysalar,
Ben senden vazgeçmeyeceğim Sevgili...

 

Ah yalnızlık, yine demledin ruhumu. Halbuki biz seninle iki çilekeş yoldaş değil miydik? Nedir, nedendir aramıza örülmeye çalışılan duvarlar? Kimdir onlar?

 

Yalnızlık! Mazinin yaslı gecelerine doğru yol aldım seninle. Gözlerimden akan yaşlarla seyrettim yüreğime hüznü düşüren yıldızlarını. Ve ey Sevgili, ruhumu saran ıssızlığınla sensizliğin aşındırdığı yolları arşınladım ben yine. Şimdi senin aşkla geçtiğin o yollarda, ben gaflet dehlizlerinde ye’se kapılarak tökezler oldum. Bu senin sevdana olan şüphemden değil, bilakis varlığımın acziyetindendir sevgili... 

 

Ruhumu gaflet diyarlarının sinsi serinliği kapladı sevgili. Rüzgarın hınzır uğultusu, karanlık kuyulara nakşedilmiş ihanet sözcüklerini fısıldar oldu kulaklarıma. Şimdi sağnak sağnak yağmakta olan yağmur taneleri, kor ateş olur nice garip yüreklere. Tenim ıslanmış ne fayda, ruhumu karayellere kaptırdıktan sonra sevgili...

 

Derken bir toz bulutu yükselir memleket semalarına. Siyah duman gibi duygularının da karardığını hissedersin. Sonra suskun bir isyan dökülür gözlerinden. Sanma ki, gözlerim yaşardı, sadece şakaklarımdan süzülen sabır damlacıklarıdır bu... Hızlı hızlı nefes alıp vermeler, sanma ki umutlarımın tükendiğindendir... Kara dumanlar yükselse de, kor ateşler yüreğimi dağlasa da, yarınlara dair hayallerimin ve sana olan sevdamın baki olduğunu hiç bilmezler mi ki sevgili...?

 

Yalnızlık! Küçük bedenlerin atiye dair umutlarının boğulduğu serin ve derin sulardır sevgili. Şimdi her seher vaktinde, gözlerimi açtığım o demde, seni benden alan dünyanın aslında benden daha yalnız kaldığını anlıyorum. Ve biliyor musun sevgili? Adaleti değil de, zulmü payidar kılmaya çalışanların hayallerinin de bedenleri kadar küçük olduğunu. 

 

Küçük bedenlere, kadim şehirlere nedamet duymayanlar, ne bilir bizim yalnızlığımızı sevgili? Hasret kalmayı ne bilir onlar memleket sahillerine. Gurbette memleket türküleri söylemeyi, özlem duymayı, aşkı, umudu, hayaller kurmayı onlar ne bilir... Memleket...! Bedenimin can bulduğu, duygularımın umuda doğdu, yalnızlığımın neşeyle yoğrulduğu diyar. Her karış toprağı nice hikayelerle dolu, toprağın avuçla işlendiği yar. Her köşesi senden ve benden bir parça taşır. Nedendir bu türküler, hasret şiirleri. Kim anlatabilmiş ki sana özlemi mi bu denli? Yalnızlık...

 

Yalnızlık! Bir maşukun gözlerinde kaybolmak gibi. Nasıl ki güneş varlık alemini ısıtır ve aydınlatır ya, ceylan bakışlarıyla ruhu aydınlanır aşığın. Sonra sıcaklığı sarar tüm bedenini. Yalnızlık ve dahi gece, dert katamaz sensizliğe. Ey ela gözlerinde kaybolduğum dilber, nedendir gözlerimin sana veda edemeyişi. Gurbet midir, özlem midir, yalnızlık mıdır, yoksa gece midir; onun varlığımı saran derin sessizliği? Geceyi saran karanlık gibi, ruhumu yalnızlığın sihirli büyüsü kapladı yine. Sensizlik; mehtabın, yıldızların ve dahi ayın kendi girdabında dönüşü gibi, varlığının hatıralarına ve özlemine esaret kıldı beni.

 

Evet sevgili, dediğin gibi: "Yalnızlığımı biliyorum ama mücadelemi sürdüreceğim" ve ben senden, hayallerimden asla vazgeçmeyeceğim.

Batı Trakya'dan başlayan fırtınalı hayat
Önceki Batı Trakya'dan başlayan fırtınalı hayat
Bir Kızı Olmalı İnsanın
Sonraki Bir Kızı Olmalı İnsanın