Başdöndürücü bir hızla hem ülkemizde hemde Dünya’da ki gelişmeleri birlikte takip ediyor, zamanı gelince üzülüyor zamanı gelince de seviniyoruz. Avrupalı Türkler, her ne kadar bedenleri ile kıta Avrupa’sında bulunsalar dahi ruhen çoktan ülkemizdeler. Sabah uyanınca gündem ne Almanya ne başka bir Avrupa ülkesi, tek gündem Türkiye!
Elbette anavatan Türkiye’den kopmamak çok önemlidir. Örf, adet ve ananelerimizin yaşatılmasında bu adeta bir candamarıdır mutlaka. Ama yaşanılan kıta Avrupa’sında da yerleşik olunduğu unutulmamalıdır.
70’li yılların başlarından itibaren hepsinin ihtiyaçtan oluştuğunda inandığımız Avrupa’da ki sivil toplum camiamızı ve dolayısıyla geleceğimizi geleceğe taşıyacak olan 3. Nesil’de o heyecan ve dava ruhu maalesef yanlış eller tarafından toplumsal olmaya değil bireysel olmaya itmektedir.
Sivil toplum camialarımızda ki başarıların altında yatan dava bilinci ancak tecrübe ile birleştiğinde olumlu sonuçlar vereceğini gözardı eden bir anlayışın yönlendirdiği genç bir kitlenin geleceğe sahip çıkabileceğine inanmak utopyadır. Düşünen ve okuyan tecrübeli kuşağın bir çırpıda şahsi emellere adeta kurban edilip gelecekleri ve gelecek kuşakları çalınmış olmasına nasıl sessiz kalınır? Susmak! Yeri geldiğinde elbette adapdandır ama bu ihanet düzeyinde olduğunda ise acziyettir.
Kendisiyle barışık, geleceğe ışık tutacak büyüklerimize sahip çıkalım ve kulak verelim. Belki şu anda akılları çalınan gençliğimize vaad edilenler çok cazip gelebilir ama yarın gerçekler ortaya çıktığında ise çok geç kalınmış olur. Onun için gençlere hepimizi şu çağrıda bulunmamız gerekir. Sizlerle adeta bir ömür tüketmiş büyüklerinizi sözünü dinleyin ve düşünün! Yarın yine onlar sizin yanınızda olacaktır.